23 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Direniş Kahramanı; Leyla Halid

                                                                              "Direniş, terörizm değildir" 
  



 Modernleşmeye giden en kısa yolun Arapları aşağılamaktan geçtiği günümüzde, pilavı elle yiyen, dört kadınla evlenen, kadınların araba bile kullanmasının yasak olduğu genellemesini bir tarafa bırakarak, size dünyanın ilk kadın hava korsanı Leyla Halid'den bahsedeceğim.

Hava korsanı demem sizi ürkütmesin. Leyla Halid, başta Filistin halkı olmak üzere dünyada işgale, savaşa, ayrımcılığa direnen bütün özgürlük savaşçılarının kahramanıdır.

9 Nisan 1944'te Hayfa'da doğan Leyla, 1948'te Nakba (yıkım) ile birlikte henüz dört yaşında bir çocukken annesi ve yedi kardeşi ile beraber Filistin'i terkedip Lübnan'a yerleşmek zorunda kaldı.

Nakba (Yevmü-n Nekbet) Tel Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyi'nin yayınladığı bir bildiri ile İsrail'in Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan ettiği 14 Mayıs gününün ertesi 15 Mayıs 1948 gündür.
Filistin topraklarının işgal edilmesinden sonra, Arap Birliği üyesi beş ülke; Suriye, Ürdün, Mısır, Lübnan ve Irak İsrail'e karşı savaş açtılar. Ancak Arap Birliği'nin savaşı kaybetmesiyle, Filistin topraklarında Araplara devlet kurmak için bırakılan topraklarında büyük bir çoğunluğu İsrail tarafından işgal edildi.

Bu savaş sırasında kaçan Filistinli Araplardan olan Leyla Halid'in ailesi de Lübnan Tyre'ye, annesinin amcasının yanına sığındılar. Leyla'nın bir direniş savaşçısı olan babası ise Lübnan'a gidişlerinden 8 ay sonra aralarına katılabildi. O günlerden aklında kalan bir anıyı, yıllar sonra Leyla bir röportajında şöyle aktaracaktı:

"Tyre’ya vardık ve annem bizleri amcasının evine götürdü. Bina portakal ağaçları olan büyük bir bahçeyle çevriliydi. Ağaçlardaki portakalları gören çocuklar onları koparmak istedi. Annem ise bize çıkıştı: “Bunlar sizin portakallarınız değil; sizin portakallarınız Filistin’de.”  Elbette Hayfa’daki arazimizde birkaç portakal ağacımız vardı. Fakat bu olaydan sonra uzun bir süre boyunca portakaldan nefret ettim. 1980′lere kadar hiç portakal yiyemedim. Yine de portakalları görmek, beni o güne ve bu sözlere geri götürüyor."


Leyla Halid bu sürgün boyunca yaşadıklarından öğrendiklerini çok net anlatıyordu:
" Tüm yoksunluklarımız Nakba'yla, kurtuluşumuz ise Hayfa'ya dönmek ile bağlantılıydı."

Leyla 15 yaşındayken Lübnan'da kökleri Corc Habaş'ın kurduğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesine (PFLP-FHKC) dayanan Arap Milliyetçi Hareketi'ne (ANM) katılır ve aynı yıl yapılan Filistin Öğrencileri Genel Birliği (GUPS)  seçimleriyle GUPS yönetimine seçilen ilk kadın olur. Ancak bu Leyla Halid'in bir kadın olarak yıktığı ilk duvar değildir.

Leyla Halid 1967 yılında annesine Filistin Halk Kurtuluş Cephesine katılmak istediğini söyler.  Annesinin verdiği cevap "Erkekler öldürüldüğünde gidebilirsin" ise erkek egemen bir hareket içinde kadınların rolü ile zulme karşı  mücadelesinin kesişmesiyle kadın olmanın bir kez daha Leyla için devrimin ihtiyaç olduğunu fark etmesine neden olmuştu.

29 Ağustos 1969 günü ise Leyla Halid'in hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) üyesi arkadaşı Selim ile beraber Roma'dan Tel Aviv'e kalkan bir TWA uçağını kaçırarak Şam'a indirdiler. FHKC'nin bu eylem ile amaçladığı dünyanın bakışını Filistin'e çevirmek, Filistin'de işgal olduğunu, katliamlar olduğunu herkese duyurmak ve İsrail zindanlarında ki tutsak yoldaşlarını kurtarmaktır ve eylem başarıyla sonuçlanır. Leyla ve arkadaşı uçak yere indikten sonra uçuş ekibi ve yolcuları uçaktan boşalttıktan sonra Boeing 707 uçuş kabinini havaya uçurup Suriyeli yetkililere teslim oldular. 45 gün Suriye'de gözaltında tutulduktan sonra, iki İsrailli pilot karşılığında 31 Filistinli tutuklu ile birlikte serbest bırakıldılar.

Bu eylem ile birlikte dünyada ki ilk kadın hava korsanı olan Leyla, birden dünyanın gündemine oturmuştu. Çıtı pıtı bir Arap kadını, özgürlük mücadelesinin dünyada ki yüzü haline gelmiştir. Dünya sokakları Leyla'nın meşhur resmi ile dolmuştu. 60'ların sonunda dünya çapında yükselen gençlik ayaklanmaları ve yeni yeni filizlenen feminist mücadelelerin simgesi haline gelen Leyla hem ülkesinin mücadelesini duyurmuş, hem de bir kadın olarak dünyanın mağdur ve ezilen Arap kadınına olan bakışını değiştirmişti.

Bunun üzerine örgüt ona ikinci bir uçak kaçırma görevi vermişti. Ancak Leyla bütün dünyada tanınan bir yüze sahipti artık ve önceliği yüzünü değiştirmek oldu. Tanınmamak için bir çok estetik ameliyat geçirdi ve bu ameliyatlarda bir kez bile narkoz kullanmadı. Çünkü kendi deyimiyle zaten bir direnişçiydi ve direncini sınaması gerekiyordu.

Nikaragualı arkadaşı Patrick Arguello ile birlikte Amsterdam'dan kalkan bir EL-Al uçağını kaçıracaklardı ancak bu sefer eylem başarıya ulaşmadı ve Nikaragualı arkadaşı Patrick öldürüldü. Leyla o anı şu şekilde anlatmıştı:

"Hayatımda hiç bu kadar ağlamamıştım. Ortağım kafasından vurulmuş bir vaziyette ayaklarımın dibinde yatıyordu. Nikaragualıydı, onun yerine benim ölmem gerekiyordu çünkü Filistinli olan bendim. Gerçi bizim için bütün barış savaşçıları eşitti ama yine de benim yerime o ölmüştü." 

Leyla'ya neden yakalanmak yerine bombaları patlatmadığı sorulunca da, bombaların sadece korkutma amacıyla taşıdığını, masumlara zarar vermeyi hiç düşünmediğini söylemiştir. Leyla 28 gün İngiltere'de hapistte kaldıktan sonra, FHKC'nin elinde ki batılı rehineler ile karşılığında onun serbest bırakılması için yapılan anlaşma ile serbest kalmıştır.


(FHKC'nin sözcüsü komutan Gassan Kanafani -solda ki- ile Leyla Halid2in yakalanması sonrası yapılan basın açıklaması.)

Leyla Halid hala Filistin Ulusal Yönetiminin bir üyesidir. Sadece Ortadoğu'da değil dünya genelinde ezilen halkların varolma direnişlerinde bir sembol haline gelmiş, mücadelesini devam ettirmektedir. 1982 yılında evlendiği kocası Dr. Fayez Raşid Hilal ve iki oğlu ile beraber Amman'da yaşamaktadır. Hala Filistinlilerin hakları için mücadele veren Leyla'yı bu kadar değerli kılan sadece eylemleri değil, bir Filistinli ve kadın olarak hem işgalci güçlere karşı hem de patriarkaya karşı verdiği varolma mücadelesidir. Arap kadınının önünde ki duvarları yıkan ve dünyanın "bir şeyi yakıştıramadığı" Arap kadınlarının aslında "düşünen, direnen ve başarabilen" olduklarını başta kendi halkı olmak üzere herkese kanıtlamasıdır.

"Bizler yeni kuşaklara mücadele geleneği bıraktık. Sadece Filistin'de değil, tüm dünyada. Belki ben Filistin'in özgürlüğünü göremeyeceğim ama yeni kuşaklara daha iyi bir hayat, özgür bir ülke bırakmak için mücadele ettiğimizi düşünüyorum."



Leyla Halid'in hayatını konu alan belgesel:



Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Leyla_Halid
http://istiraki.blogspot.co.uk/2013/03/leyla-halid.html
http://fraksiyon.org/direnis-ve-devrim-1/
http://fraksiyon.org/direnis-ve-devrim-2/
http://fraksiyon.org/direnis-ve-devrim-3/
https://www.youtube.com/watch?v=iWg6-oQTSvw

15 Mayıs 2014 Perşembe

Yaşasak mı Ölsek mi?


Delirmeden ölebilecek miyiz? Acıya duyarsızlaşmadan?

Hoş dünya dediğimiz şu gezegende o kadar çok acı var ki hangi birine üzüleceğiz? Elbet unutacağız, unutarak büyüyeceğiz.
Yakınımızda da insanlar ölecek, uzaklarımızda da.. 

Gerçi ölüm herkeseydi değil mi? 
"Her canlı bir gün ölümü tadacaktır." 
Doğru elbet, lakin coğrafyamızda her ölüm zamansız, her ömür acı dolu olmak zorunda mı?

Uyuduğumuz geceler kederle yoğrulmuş, uyandığımız günler felakete gebe; ne kadar soluksuz  geçiyor ömürlerimiz yaşayanlar olarak bizlerin..

Sanki erken ölenlerin kalan ömürlerini, yaşayanların bir nefeste geçip giden ömürlerine "dayanıklılık aşısı" olarak eklemişler gibi...
Sanki hayat çizgimiz zaten birileri tarafından çizilmiş gibi...

Kalanların yaşamı, gidenlerin suçu 5 harf:

KADER!

Kaderim emekçi olmak,
Kaderim Arap olmak, Kürt olmak, Ermeni olmak,
Kaderim Armutlu'da öğrenci, Ankara'da direnişçi, Okmeydanı'nda çocuk, Soma'da maden işçisi, Türkiye'de gazeteci olmak ise;
Ölüm, benim yazgım.

Kaderim, geride kalan olmak ise...
O zaman, işte o zaman
Acı çekmek, acıya alışmak,
Acılar içerisinde, uyuşmuş bir şekilde ölümü beklemek benim yazgım.

Ne din, ne tanrı, ne evren; hiç biri yazmadı bana bu yazgıyı. Ben hiç seçmedim.

Beni yönetenlerin, yaşamam ve ölmem üzerinde hükmü olanların; dilime, dinime, sınıfıma göre bana doğarken layık gördükleri KADER.

Ne demişti Ahmet Kaya:

"Düşmüşüm bir çukura canım yanıyor...
Yaşasam mı ölsem mi
Karar vermek zor."

Ne dersiniz? 
Bizim hayatlarımız üzerinde tahakküm kurma yetkisini ellerinden alabilir miyiz? 
Düştüğümüz çukurdan çıkıp yaşamaya ya da ölmeye kendimiz karar verebilecek miyiz?

Kaderimizi değiştirebilir miyiz?